Seray Şahinler – Seramik sanatçısı Esra Yazıcı Tözge’nin ilk kişisel sergisi “Ben Hiç Kimseyim”, Şişhane’deki Goba Art Design’da ziyarete açıldı. Sergi, izleyenleri önce gücünü fark etmeye, sonra hiç kimse olmaya, evrendeki hiçliği üzerine düşünmeye davet ediyor.
Esra Yazıcı Tözge uzun yıllar sürdürdüğü kurumsal hayatın yoğunluğundan sonra heykel çalışmalarına ağırlık vermiş. Kale’de yönetim kurulundaki görevine devam eden, bunun yanı sıra 20 senedir seramik üzerine çalışan Tözge’nin işleri daha önce farklı sergilerde yer almıştı. İlk sergisi “Ben Hiç Kimseyim”de ise hem 20 yıl önce yaptığı ‘kapıları’ hem yeni heykelleri sanatseverlerle buluştu. Sergi, edebiyat ve plastik sanatların birbirine ilham verdiği eserlerden oluşuyor. Sanatçının çıkış noktası, sergiye adını veren Emily Dickinson’ın “Ben hiç kimseyim! Ya sen?” dizesiyle başlayan şiiri… Hayatın kaosu içinde durmaya ve kendi yolunu bulmaya çağrı yapıyor Tözge…
Sergideki heykellerin yolculuğu yine edebiyatla büyüyor. Özdemir Asaf, Aziz Nesin, Can Yücel ve Nâzım Hikmet’in şiirlerinden esinle yapılan heykeller birbiriyle konuşuyor. Nâzım Hikmet’in “Çünkü verdiğimiz kadarını alacağız bu dünyadan. Yani ektiğimiz kadar biçeceğiz”; Aziz Nesin’in “Yalnızlığımdan daha yalnızım seninle, ne olur beni bırak kendimle”; Özdemir Asaf’ın “Uzağa değil usta, öteye hep öteye gitti; yalnızlığı ondandır” şiirleri her heykele ilham kaynağı olmuş. 360 derece dönerek izlenen heykeller, hayatın döngüsünü de takip ediyor. Seçimler, kararlar, yalnızlık, umut, hırs hayata dair birbirine düğümlenen bütün duygular seramik heykellerde bir ifadeye dönüşmüş. Eserlerin arkasında, seyircinin geçişine de müsaade edecek tül perdeler, tercihlerimizin hassaslığını ve kırılganlığını işaret ediyor. Serginin bir küratörü yok fakat Kerem Piker’in tasarımı oldukça başarılı.
Gücünü keşfet
Esra Yazıcı Tözge ile seramik heykellerin ve şiirlerin birbirini nasıl etkilediğini ve büyüttüğünü konuştuk. Tözge, “Bir sabah uyandım ve aklıma Emily Dickinson’ın şiiri geldi. Açtım, bir daha okudum ve şiiri daha iyi anladım. İnsanların sürekli ‘ben’ demesini bu çağa ve sosyal medyaya bağlıyordum. Ama demek ki 100 yıl önce, küçük bir yerde yaşayan Dickinson bile aynısını hissetmiş ve yazmış. Şiiri okuyunca ferahladım. ‘Ben de hiç kimseyim’ dedim… Bunun için bir heykel yapmaya karar verdim. Bu sergide de hayatı sorgulamakla ilgili şiirler ve heykellerim var. Cevap aradığım sorulara kendi bulduğum cevaplar… Dik durmanız gereken güne kadar gücünüzün farkında olmuyorsunuz. O çağrı size geldiğinde bu gücü görebiliyorsunuz” dedi. Seramikle çalışmasını ise “Seramik çok sağlam bir malzeme… Çalışması zor fakat çok zevkli. Sadece elleriniz yeter. Çok zorlayan bir yönü de var. Çamur kuruyor, ıslatıyorsunuz bozuluyor, iyi kurutuyorsunuz ama fırına koyuyorsunuz patlayabiliyor. Tarih boyu güçlü kalabilecek kadar sağlam ama bir o kadar da kırılgan… Seramiğin bana neyi öğretmeye çalıştığını da sorguluyorum. Hayat bana sabretmeyi öğretmeye mi çalışıyor yoksa sabretmeyi bırakmamı mı? Bir şeyi öğrenmek için bu dünyadayım ama acaba hangisi için?” sözleriyle açıkladı.
“Ben Hiç Kimseyim” 14 Haziran’a kadar Goba Art Design’da ziyaret edilebilir.
Ben hiç kimseyim! Ya sen?
Ben hiç kimseyim! Ya sen?
Sen de mi hiç kimsesin yoksa?
Bir çift var bizden demek ki, açık etme sakın ha
Sürerler bizi uzaklara.
Birisi olmak ne kadar da banal, oysa!
Ne kadar sıradan, uluorta…
Kurbağa gibi tekrarlamak adını
Ben, ben, ben diye tüm gün boyunca,
Seni hayranlıkla dinlediğini umduğun bir bataklığa!
-Emily Dickinson